16 Mayıs 2011 Pazartesi

ATLETİZM

ATLETIZM:
İnsanoğlunun yaptığı en eski spor dallarından biri. Fiziksel güç,dayanıklılık,çeviklik, hız gibi nitelikler gerektiren; koşu,yürüyüş,atma ve atlamalardan oluşan çalışmalar,etkinlikler,oyun ve yarışmaları ifade eder.Antropoglar, sosyologlar ve spor araştırmacılarının belirlediklerine Gore,insanoğlu çok eski cağlarda yasama mücadelesi verirken atletizme başladı,Vahşi hayvanların saldırısından kaçmak ya da karnini doyurmak üzere avlayacağı hayvanları kovalamak için koşmayı öğrendi. Kendisini korumak için önce tas, daha sonra mızrak atma tekniklerini geliştirdi. Antik cağda düzenlenen olimpiyat oyunlarının ana yarışma dalını da atletizm oluşturdu. Bilinen ilk olimpiyat şampiyonu M.O 776′da yapılan ilk olimpiyatın 200 metre birincisi Elimle Corebus oldu. Buna paralel olarak KIR KOSULARI, YOL KOSULARI,PIST KOSULARI’ dır .
ÜLKEMİZDE ATLETİZM
Ülkemizin atletizm ile tanışması, bugünkü Galatasaray Lisesi’nin 1868 yılında Mekteb-i Sultani adıyla tamamen batılı bir eğitim sistemine geçmesiyle başlar. Fransa’dan İstanbul’a gelen öğretim kadrosunda yer alan beden eğitimi öğretmeni Curel, derslerinde ilk kez atletizm branşlarını öğretir ve uygulatır. Eski bir atlet ve jimnastikçi olan Curel’in 1870 yılında Kağıthane’de düzenlediği koşu, atma ve atlama dallarından oluşan “idman bayramı”, Türkiye’de atletizm yarışmalarının başlangıcı olarak anılmaktadır.
1896 yılında İstanbul’da Kurtuluş (Tatavla) Kulübü’nde gerçek anlamda atletizm başlamış ve bu kulüpten Constantin Devecis ve Çelebioğlu 1906 yılında Atina’daki ara Olimpiyat Oyunlarına katılmışlardır. İlk Türk atleti Çanakkale savaşlarında şehit düşen ve aynı zamanda futbolcu olan Galatasaraylı Celal İbrahim’dir. Bunu Şair Kazım ve Bedri Yıldırım izlediler. 1912 yılında Stockholm’de yapılan Olimpiyat Oyunlarına Robert Koleji atletlerinden Vahran Papazyan ve Mıgıryan katıldılar.
Birinci Dünya Savaşı sırasında diğer spor dalları gibi atletizmde de duraklama görüldü bu sönük yılların atletizmdeki başarılı isimleri olarak Silifkeli Şükrü Dölek, Halil Bey, Selahattin Bey, Nurettin Otmar Savcı, Asım Bey ve Mesut Özok ön plana çıktılar.
1922 yılında kurulan İdman Cemiyetleri İttifakı’na dahil olan Atletim Federasyonu, faaliyete geçti ve ülkemizdeki ilk ciddi atletizm yarışmaları başladı. Bunu Galatasaray, Fenerbahçe, Beşiktaş, Kurtuluş ve Beyoğlu Sporun yarışmalara getirdiği rekabet havası izledi. Türk atletizm tarihinde ilk Türkiye Şampiyonası yarışmaları, 05 Eylül 1924’ de Eskişehir’de yapıldı. Türkiye atletizm Federasyonu 1924 yılında IAAF’ a üye oldu.
1924 Paris Olimpiyat Oyunlarına Burhan Felek başkanlığında katılan atletlerimiz varlık gösteremediler. Bu tarihten sonra yurda getirilen antrenörler Alman Alexy Abrahams, Amerikalı Mr. Louis ve Macar Ratkai Gula, atletlerimizin eğitimi ve gelişmelerinde önemli pay sahibi oldular. Bu antrenörlerin eğitim çalışmaları ile Ömer Besim Koşalay, Rauf Hasağası, Adil Giray, Şekip Engineri, Suat Hayri Ürgüplü, Haydar Aşan, Unvan Tayfuroğlu, Vildan Aşir Şavaşır gibi atletler yetişti. 1930 yılında Atina’da yapılan Balkan Oyunlarında 100 metrede 11.1 saniyelik derecesiyle ikinci gelen Semih Türkdoğan’ın kazandığı gümüş madalya uluslararası yarışmalarda atletizm dalında kazanılmış ilk madalyadır. Bu yıllarda Mehmet Ali Aybar, Naili Moran, Cezmi Or, Cahit Önel, Çetin Şahiner, Muzaffer Baloğlu, Osman Çoşgül ve Doğan Acarbey’ de uluslar arası düzeyde başarıyla ülkemizi temsil etmişlerdir. Özellikle Türkiye’nin ilk büyük atleti Ömer Besim Koşalay 13 yıl süren atletizm yaşamı boyunca altı ayrı dalda 29 Türkiye Rekoru kırmıştır. Bu atletleri de Raif Emergen, Füruzan Tekin, Rıza Maksut İşman gibi atletler izlediler. İlk bayan atletlerimiz ise 1926 yılında yapılan 50 metre branşında yarışan Neriman Tahsin, Emine Abdullah ve Mübeccel Hüsamettin’ dir.
1932 Balkan Oyunlarında gülle atma branşında Veysi Emre, 1939 Balkan Oyunlarında 100 ve 200 metre branşlarında Muzaffer Baloğlu altın madalya kazandılar. Bu dönemin en önemli maratoncusu ise Şevki Koru’ydu.
Savaş sonrası yıllarda, atletlerimizin en parlak derecesini ise 1948 Londra Olimpiyat Oyunlarında üç adım atlama branşında bronz madalya kazanan Ruhi Sarıalp yapmıştır. Sarıalp, Londra Olimpiyatlarındaki başarısının tesadüf olmadığını 1950 yılında Avrupa Atletizm Şampiyonasında üç adım atlamada 14.53’lük derecesiyle Avrupa üçüncüsü olarak ispatlamıştır. Olimpiyat oyunlarında yarışan ilk bayan atletimiz Üner Teoman’dır. 1948 Londra Olimpiyat Oyunlarında 100 m. branşında yarışmış ve serisinde 4. olarak elenmiştir.
1955 yılında 800 metrede Akdeniz ve Balkanların en büyük atleti olan Ekrem Koçak, Dünya Ordular arası Şampiyonluğunu kazanarak, bir sezon içinde erişilmesi çok güç başarılara ulaştı. Bunu Gül Çıray (Akbaş), Muharrem Dalkılıç’ın başarıları izledi. Olimpik alanda bir başka başarılı atletimiz, 1968 Meksika Olimpiyat Oyunlarında maraton branşında 4. olan İsmail Akçay’dır. Aynı yıl Atina’da yapılan Balkan Oyunlarında maraton koşan İsmail Akçay ve Hüseyin Aktaş’ın altın ve gümüş madalya kazanmaları da bu dönemin önemli başarılarıydı.
Dünya atletizmi dev adımlarla ilerlerken Türk atletizmi bir hayli gerilerde kalmıştı. 1970’li yıllarda Veli Ballı maratonda Mehmet Yurdadön ve Sadık Salman kros koşularında, Ali Aydın cirit atamada, Sermet Timurlenk 800 metrede, Mehmet Tümkan orta mesafede, Ekrem Özdamar yüksek atlamada, Aşkın Tuna üç adım atlamada, Nurullah Candan dekatlonda, Neşe Çetin orta mesafede, Ülker Kutlu orta ve uzun mesafede uluslar arası müsabakalarda önemli dereceler elde ederek kürsüye çıkan sporcularımız olmuştur. Durgunluk 1980’li yıllarda da sürmüştür. Bu durgunluk Semra Aksu’nun 1983 Balkan ve 1987 Akdeniz Oyunlarında elde ettiği ikincilik ve üçüncülük dereceleriyle biraz olsun aşıldı. Ayrıca, Mehmet Terzi ve Ahmet Altun maratonda, Mehmet Yurdadön ile Necdet Ayaz krosta ve uzun mesafelerde büyük başarılar kazanarak uluslar arası pek çok müsabakada madalyalar aldılar. 1989 – 1994 yılları arasında atletizmde bir atılım olmuştur ve bu yıllarda çok sayıda Türkiye rekoru kırılmıştır.
1990’lı yıllarda Serap Aktaş maraton branşında uluslar arası müsabakalarda altın madalya alan ilk sporcumuz olmuştur. Fatma Yüksel uzun atlamada, Ekrem Ay Gülle atmada, Murat Ayaydın uzun ve üç adım atlamada, Gülsüm Durak yüksek atlamada, Aksel Gürcan 100-200 metrelerde, Ruhan İşim sırıkla yüksek atlama ve 110 m. engellide, Alper Kasapoğlu dekatlonda, Cengiz Kavaklıoğlu 100 metrede, Zeki Öztürk 1500-5000-10000 metrelerde, Filiz Türker (May) 100 metre engelli yarışmalarında ülkemizi en iyi şekilde temsil etmişler ve madalya kazanmışlardır.
2000 yılında Eşref Apak çekiç atmada Dünya Gençler Şampiyonluğunu, Sidney Olimpiyat Oyunlarında Süreyya Ayhan yarı final koşma başarısını göstermiştir. Orta mesafe atletlerimizden Süreyya Ayhan 2002 yılında kazandığı Avrupa Şampiyonluğu ile atletizm tarihimizde alınan ilk Avrupa Şampiyonluğu olma özelliğini taşıyor. Yine 2003 yılında Süreyya Ayhan’ın 1500 metrede kazanmış olduğu ikincilikte bir ilkti. Elvan Abeylegesse 2002 yılında Avrupa Kros Şampiyonasında üçüncü 2003 yılında ise ikinci olmuştur. 2004 yılına gelindiğinde ise Atina Olimpiyat Oyunlarında Eşref Apak çekiç atmada üçüncü olarak ülkemize Ruhi Sarıalp’ten sonra olimpiyatlarda madalya kazandırmıştır. Yine 2004 yılında Elvan Abeylegesse de bir ilke imza altı ve 5000 metrede Dünya Rekorunu kırdı.
2005 yılında ülkemizde yapılan Avrupa 10000m Kupasında Sporcumuz Elvan Abeylegesse 1. olarak altın madalya kazanmış olup şampiyona rekoru hala kendisinde bulunmaktadır.
2006 yılında Halil Akkaş, hem Dünya Salon Şampiyonasında hem de Avrupa Salon Şampiyonasında dördüncü olmuştur. 2006 Avrupa Kros Şampiyonasında 23 yaş altı kategorisinde Binnaz Uslu altın, Türkan Erişmiş ise bronz madalyanın sahibi olmuşlardır.
2007 yılı Türk atletizmi açısından çok başarılı geçen ve ilklerin yaşandığı yıllardan birisi olmuştur. Avrupa Salon şampiyonasına katılan Halil Akkaş üçüncü kez dördüncü olmuştur. Avrupa Atmalar Kış Kupasında Olimpiyat üçüncüsü sporcumuz Eşref Apak Çekiç Atma’da, Disk Atma branşında da Ercüment Olgundeniz 3. olmuştur. Elvan Abeylegesse 2007 yılında yapılan 11. Avrupa 10 Bin Metre Kupasında Ülkemize altın madalya kazandırmıştır. Japonya’da yapılan Dünya Atletizm Şampiyonasında 5000 metrede Elvan Abeylegesse 2. olarak gümüş madalya almıştır. Avrupa 23 Yaşaltı şampiyonasında Sporcumuz Nevin Yanıt 100m engellide ülkemize altın madalya kazandırmış, aynı zamanda sprint branşında Ülkemize kazandırılan ilk madalya olarak yerini almıştır. Aynı yarışmada Kemal Koyuncu 5000 metrede 3. olmuş, 23 Yaşaltı Avrupa Kros şampiyonasında ise 1. olarak ülkemize altın madalya kazandırmıştır. Dünya Dağ Koşuları Şampiyonasında Ahmet Aslan 1. olarak altın madalya almış, Avrupa Dağ Koşusunda Mahmut Uruçlu da 3. olmuştur.
Türk atletizmi, Elvan Abeylegesse’nin Olimpiyat madalyaları ile zirveye çıktığı 2008 yılına, Nevin Yanıt’ın Dünya Salon Şampiyonası’nda 60 metre engellide yarı final koşma başarısı ile başlamıştır. Avrupa 10000 Metre Kupası’nda erkeklerde Selim Bayrak, bayanlarda Elvan Abeylegesse altın madalyanın sahibi olmuşlardır. Pist sezonunda hem erkek hem de bayan milli takımlarının Avrupa Kupası’ndaki başarıları, 2009’da ilk kez Avrupa Takımlar Şampiyonası adıyla düzenlenecek olan yarışmalarda Türkiye’nin 1. Lig’de yer almasını sağlamıştır. Türk atletizminin yükselen yıldızlarından Merve Aydın, Dünya Gençler Şampiyonası’nda 800 metrede gümüş madalyayı elde etmiştir. Avrupa Dağ Koşusu’nda madalyaları Türk atletler toplamışlar; büyüklerde Ahmet Arslan altın madalyaya ulaşırken, gençlerde sırasıyla Hasan Pak, Alper Demir ve Emrah Akalın ilk üç sırayı elde etmişlerdir. Aynı şampiyonada Esra Güllü, genç bayanlarda Avrupa ikinciliğine ulaşmıştır. 2008 yılının kapanışı, Aralık ayındaki Avrupa Kros Şampiyonası’nda 23 yaşaltı kategorisinde bronz madalyaya ulaşan Selim Bayrak ile olmuştur.
2009 yılının ilk çeyreğine hem bireysel hem de takım başarıları damgasını vurdu. Ülkemizi Pekin Olimpiyatları’nda da temsil eden Almitu Bekele Degfa, Şubat ayında Avrupa Şampiyon Kulüpler Kros Yarışması’nda ilk sırayı alırken, takımı Üsküdar Belediyesi Spor Kulübü’nün de şampiyonluğa ulaşmasında büyük pay sahibi oldu. Büyükler kategorisinde ilk kez bir takımımızın en büyük kupayı kaldırdığı yarışmalarda, Fenerbahçe genç erkek takımı da Avrupa şampiyonluğunu elde etti. Kış sezonunun sürpriz atleti Degfa, Mart ayındaki Avrupa Salon Şampiyonasında da 3000 metrede altın madalyanın sahibi oldu. Bir diğer sürpriz sporcumuz Fatih Avan ise Avrupa Atmalar Kış Kupası’nda bronz madalya alarak başladığı sezonda Türkiye rekorunu defalarca geliştirirken, kariyerinin çıkış yılını Akdeniz Oyunları şampiyonluğu ile süsledi. Yılın önemli organizasyonlarından olan Akdeniz Oyunları’nda Fatih Avan’ın yanı sıra Nevin Yanıt ve Elvan Abeylegesse altın, Karin Melis Mey, Ercüment Olgundeniz ve Burcu Ayhan gümüş, Kemal Koyuncu ve Selim Bayrak bronz madalya kazandılar. Aynı yarışmalarda 4×100 metre takımımız da üçüncülüğü elde etme başarısı gösterdi. Avrupa Dağ Koşusu Kupası’nda zirveye bir kez daha Ahmet Aslan çıktı. Avrupa 23 Yaşaltı Şampiyonası’nda Selim Bayrak ve Sultan Haydar şampiyonluğa ulaşırken, Avrupa Gençler Şampiyonası’nda yükselen yıldızlarımız Resul Çevik, Ümit Tan ve Aşkın Karaca ile gümüş, Burcu Ayhan ile de bronz madalya elde ettik. Yine yıl içerisinde yükselen yıldızlarımızdan Kıvılcım Kaya, Dünya Yıldızlar Şampiyonası’nda ikinci sırayı alarak, 2012 Londra Olimpiyatları için madalya ümidi verdi. Yılın en büyük organizasyonu olan Dünya Atletizm Şampiyonası’nda sporcumuz Karin Melis Mey, uzun atlama branşında Dünya üçüncülüğünü elde ederek ülkemizin gurur tablosuna adını yazdırdı. Türk atletizmi 2009 yılını, Sultan Haydar’ın Avrupa Kros Şampiyonası’nda 23 yaşaltı kategorisindeki altın madalyası ile kapattı.

 

HALTER

HALTER:
Halter sporunun geçmişi ilkel toplumlara kadar uzanmaktadır.Söz konusu dönemlerde, erkek çocukları için yapılan “ergenlik sınavı”nda özel bir taşı en çok kaldıran sınavı kazanmıştır.Halterin bir spor dalı olarak kabul edilmesi ve ilgi görmesi ise 18.yy. sonlarına kadar dayanmaktadır.Ancak Halterciler(Alman Eugene Sandow, Arthur Saxon ve Fransız Louis Apollon) şovmen,haltercilik de panayır ve tiyatrolarda bir gösteri biçimi olarak kabul edilmiştir.


Naim Süleymanoğlu: onaltı yaşında rekor kırarak yine şampiyon oldu. Böylece halter tarihinde en genç dünya rekortmeni unvanını aldı. Kariyeri boyunca üç Olimpiyat Altın madalyası, yedi Dünya Şampiyonluğu ve altı Avrupa Şampiyonluğu vardır. Tam 46 kez dünya rekoru kırmıştır.  


Halil Mutlu: Dünya ve olimpiyat şampiyonu haltercimizdir. 3 kez Olimpiyat Şampiyonu, 5 kez Dünya Şampiyonu, 9 kez Avrupa Şampiyonu olmuş, 52 kg, 54 kg ve 56 kg'da 20'den fazla dünya rekoru kırmıştır. Üst üste kırdığı rekorlar nedeniyle kendisine Küçük Dev Adam lakabı takıldı.  
   

Nurcan Taylan: Türkiye'ye Olimpiyat Şampiyonluğu kazandıran ilk kadın sporcumuzdur. 11 yaşında antrenör Mehmet Üstündağ tarafından keşfedildi. Halterde 6 Avrupa ve 2 Dünya rekoru kırdı. 2004 yılında Atina'daki Olimpiyatlar'da 48 kiloda dünya ve olimpiyat rekoru kırarak altın madalya kazandı. Böylece Türk spor tarihinde ilk defa bir kadın sporcu bu başarıya ulaşmış oldu.

Taner Sağır:Olimpiyat ve Dünya Şampiyonu haltercimizdir. 2004 yılında Atina'ya Olimpiyatlara katılmak üzere giderken gençler dünya rekoru elinde bulunmaktaydı. Daha 19 yaşında katıldığı Olimpiyatlarda 77 kiloda Olimpiyat Rekoru kırarak koparma, silkme ve toplamda en iyi dereceleri yaptı. Böylece oyunlar tarihinin en genç altın madalya alan haltercisi unvanını aldı. 2006'da 75. Dünya Erkekler Halter Şampiyonası'nda 77 kiloda toplamda altın madalya kazanmış ve kariyerinde ilk defa dünya şampiyonu olmuştur.

Sibel Özkan:2000 yılında Konya M. Necati Çetinkaya Kız Yetiştirme Yurdunda halter sporuna başlayan Sibel Özkan, 2005 Gençler Dünya Şampiyonu, 2006 Akdeniz Oyunları Şampiyonu, 2007 Büyükler Avrupa Şampiyonu ve 2009 Yaz olimpiyat oyunları 2. si oldu.
   

TENİS

TENİS:
Küçük bir topun raketle vurularak oyun alanının orasına gerilmiş olan file üzerinden karşı sahaya atılmasıyla oynanan spor dalıdır.Tenisin kökeni kimilerine göre antik Roma döneminde, çıplak ya da eldivenli el ile oynanan “tringon” adı verilen oyuna dayanır. Diğer bir görüş ise benzer bir oyunun ilk kez Meksika’da Toltec yerlileri tarafından oynandığı ileri sürülmektedir. Mısır ve İspanya’da bulunan fresklerde ve Rönesans dönemi İtalya’sından kalma resimlerde, “giocco del pallone” ve “juego de pelota” isimleri altında, benzer esaslara dayanan oyunların duvarla çevrili alanlarda oynandığı görülmektedir.
TÜRK TENİS TARİHİ:
Tenis Türkiye'de 1900'lü yıllarda, İngiliz diplomatlar aracılığıyla tanıtıldı. 1905'te İzmir, Bornova ve Karşıyaka'da İngilizler arasında tenis oynanıyordu. Türklerin ilk tenis oynadıkları tarih ise 1915 oldu. Bu tarihten itibaren Amerikan kolejlerinde tenis oynanmaya başlandı. Fenerbahçe'de tenis kulübünün kurulmasıyla Fuat Hüsnü Kayacan ilk Türk tenis hareketini başlattı.
Tenisçilerimizin uluslararası alanda ilk kez katıldıkları 1930 Balkan şampiyonasında, çiftlerde Sedat Erkoğlu-Vahram Şirinyan 1. oldular. 1942'de " Tenis, Eskrim, Dağcılık " (TED) kulübünün Muhterem Sökmen, Avni Şaşa, Cihat Tegin, Mecdi Serdengeçti, Rıza Arseven, Memduh Moran gibi isimlerin öncülüğünde kurulmasıyla birlikte Türk tenisinde yeni atılımlar gerçekleşti. 1923 yılında TİCİ'nin bünyesinde kurulan Tenis Federasyonu'nun ilk başkanlığına Server Bey getirildi. 1939'da bağımsız olan federasyonun başkanlığını Kerim Bükey üstlendi. Türk milli takımı, Davis kupasına ilk kez 1948 yılında katıldı ve ülkemizde oynanan karşılaşmada Yugoslavya'ya 5-0 mağlup oldu.
Bundan sonra uzun süre Davis kupasında tur geçemeyen takımımız ilk galibiyetini 1974'de Lübnan'ı 3-2 yenerek aldı. 1980 yılında İzmir'de yapılan İslam Oyunları'nda tek bayanlarda Tevfika Celaloğlu, çift bayanlarda Tevfika Celaloğlu- Emel Erdem çifti ve karışıkta Tevfika Celaloğlu ile Kemal Ambar çiftinin şampiyonlukları Türk tenisinin en önemli başarıları arasında yer aldı. 


GÜREŞ


Güreş, uygulayıcılarının birbirlerine vurmaksızın rakiplerini yenmeye çalıştıkları bir spor türü. Güreş tarihteki en eski sporlardan biridir ve zamanla farklı stil ve formları geliştirilmiştir. Güreş genellikle savaş sanatları arasında değerlendirilir.
Türk Güreş Tarihi

Türklerin en eski sporlarından biridir. Güreş sözcüğünün kökeni, Özbek ve Başkurt Türklerinin "kures" sözcüğünden gelmektedir.

Zorlu doğa koşulları ile mücadele eden ilk insanların çoğunda olduğu gibi Türklerde de güreş, adeta günlük hayatın bir parça olmuştur.Türkler ayrıca totem inanış ve göçebe yaşam biçiminin de etkileri ile, doğaya ve kuvvete düşkün kişiler olduklarından yakın mücadeleyi her zaman ön planda tutmuşlar, güçlerini topluma kanıtlamak amacıyla güreşe çok sık başvurmuşlardır. Düğünlerde, ünlü kişilerin cenaze törenlerinde, ölüm yıldönümlerinde ve diğer özel günlerde at yarışları ve koşuların yanında güreş, çok önemli bir yer tutmuştur.

Eski Türklerde büyük bir tutku olan ve günlük yaşamdan ayrılmayan güreşin, başlangıç yılları tam olarak belirlenememiştir. Ancak Koryakların tahtadan yaptıkları süs eşyalarının üzerinde güreşçi figürlerinin bulunmasına bakılırsa, güreşin ne kadar eski bir spor olduğu anlaşılabilir. M.Ö. 13. yy.da yaşamış Hiyung-Nu Türkleri'nde güreş, en yaygın mücadele sporuydu. Sümerlerde de güreşin yaygın olduğu ve hatta yılın belli dönemlerinde güreş bayramları yapıldığı tarihi buluntularla kanıtlanmıştır. Oğuz Türkleri'nde güreşin her türüne yer verildiği de Dede Korkut Destanları'ndan anlaşılmaktadır. Gılgamış ve Dede Korkut Destanları, Sümer, Akat tarihleri ve tüm buluntular, güreşin ilk kez Türkler tarafından yapıldığının kesin kanıtlarıdır.

Göç yolları aracılığıyla batıya yayılan güreş, Türklerin Anadolu'ya göçü ile birlikte Anadolu'ya getirilmiştir. Türklerin getirdikleri güreş stilleri, bu yöredeki güreş stilleri ile kaynaşmış, özellikle Ege ve Trakya'da yaygın olan yağlı güreş, Türkler arasında da benimsenmiştir. Selçuklular ile başlayan yağlı güreş, Osmanlılarda bir gelenek haline gelmiş ve günümüze kadar sürdürülmüştür. Osmanlı İmparatorluğu'nda da güreşe özel önem verilmiş, vakıf niteliğinde olan özerk güreş örgütleri oluşturularak bu sporun örgütlenmesi sağlanmıştır. Çeşitli bölgelerde kurulan güreş tekkelerinin çalışma yöntemlerinin günümüzde bile geçerliliğini koruyacak kadar ileri ve modern olduğu görülmüştür.

Halk arasında en çok ilgi gören güreş türleri, Karakucak Güreşi ve Yağlı Güreş olmuş, halk dilinde Karakucak "Anadolu Güreşi", Yağlı Güreş ise "Rumeli Güreşi" olarak adlandırılmıştır.

Tanzimat Dönemi'ne kadar ödül olarak büyükbaş ya ad küçükbaş hayvan, tarıma elverişli arazi, halı, kilim gibi teşvik amaçlı ödüllerin ortaya konduğu güreş karşılaşmaları Tanzimat Dönemi'nden sonra para için yapılmaya başlandı. Bu durum profesyonel güreşin yapılmaya başlandığının açık bir ifadesi oluyordu. Osmanlılarda genç bir pehlivanın ilk defa kısbet giymesi, tıpkı sünnet gibi hayatının önemli bir olayını oluşturuyor ve bu özel gün çeşitli törenlerle kutlanıyordu. İyi pehlivanlar da, yetiştikleri bölge için önemli bir övünç kaynağı sayılır ve bu nedenle çevresi tarafından sürekli maddi, manevi destek görürdü.

Osmanlı saraylarında özel padişah gösterileri için "Hasan Pehlivan Bölüğü" kurulmuş; özellikle, Sultan IV. Murat ve Sultan Abdülaziz dönemlerinde, ülke pehlivanlarına büyük önem verilmiştir. Padişah huzurunda yapılan güreşlere "Huzur Güreşi" denilmiştir. 19. yy. padişahlarından Sultan Abdülaziz 'in güreşe duyduğu ilgi sayesinde, güreş altın çağını yaşamıştır. Bu dönemin güreşçileri arasında Koca Yusuf, Adalı Halil, Filiz Nurullah, Kurtdereli Mehmet ve Kara Ahmet bütün dünyada ; Kel Aliço, Çolak Molla Mümin, Kavasoğlu İbrahim, Pomak Hasan, Hergeleci İbrahim, Tophaneli Yusuf ve Kızılcıklı pehlivanlardır.

Avrupa'da ilk defa yabancı pehlivanlarla boy ölçüşen güreşçimiz, Koca Yusuf'tur.1898 yılında Paris'te Fransız Paul Pons'u hiç bilmediği grekoromen stilinde güreşerek mağlup etmiştir. 1899 'da da Amerika'ya giden Koca Yusuf, Amerika'nın en ünlü pehlivanlarını teker teker yenmiştir. Aynı yıl Kara Ahmet Paris'te, Paul Pons ve Laurent de Bakerca'yı yenerek grekoromende Dünya Şampiyonluğu'nu kazanmıştır. Bunlar, dünya güreşindeki ilk önemli başarılarımızdır.

Türkiye'de modern anlamda güreş, 1910 yılında grekoromen stildeki çalışmalarla başlamıştır. Modern güreş sporu konusunda güreşçilerimizi eğitmek üzere de Macar antrenör Raol Peter görevlendirilmiştir. 1922 yılında Cumhuriyet'in ilanından önce oluşturulan Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı bünyesinde yer alan Güreş Federasyonu sayesinde ülkede minder güreşi ile ilgili çalışmalar daha düzenli hale gelmiştir. İlk güreş federasyonu başkanlığını da Beşiktaş Osmanlı Jimnastik Kulübü'nün kurucularından Ahmet Fetgeri Bey yapmıştır.

Minder güreşine ilgi gösteren Fenerbahçe, Beşiktaş, Üsküdar, Anadolu, Kumkapı ve Haliç Fener kulüplerinde yer alan Türk güreşçilerinin bireysel çabaları, minder güreşinin yaygınlaşıp benimsenmesinde önemli rol oynamıştır. Ahmet Fetgeri, Kemal Türel, Tıbbiyeli Sami, Mazhar Kazancı , Dr. Emin Şükrü Kurt, Ressam Acar, Mızıkacı Danyal, Mehmet Ali Fetgeri, M. Sami Karayel, Hattat Şevket , Cemal Sek, Seyfi Cenap Berksoy, Dürrü Sade, Vehbi Emre, Celal Davut Arıbal , İlhami Polater minder güreşine öncülük eden Türk güreşçileri olmuşlardır.

Türk güreşinin yönetiminde en üst basamağı oluşturan Türkiye Güreş Federasyonu, 1922 yılında TİCİ (Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı) bünyesinde kurulmuş, 1923 yılında FILA (Federation İnternationale de Lutte Amateur)'ya üye olmuştur.

1924 Paris Olimpiyat Oyunları, Türk güreşçileri için uluslar arası alandaki ilk ciddi deneyim olmuştur. Bu olimpiyatlara katılan takımımız Seyfi Cenap Berksoy, Fuat Akbaş, Dürrü Sade, Mazhar Çakar ve Tayyar Yalaz'dan oluşmuş ve takımımızı hazırlayan Raol Peter adındaki Macar antrenör Türkiye'deki minder güreşinin kurucusu olmuştur. 1928 Amserdam Olimpiyatları'nda Tayyar Yalaz 67.5 kiloda dördüncü, diğer güreşçilerimizden Nuri Boytorun, Çoban Mehmet kilolarında altıncı olarak uluslar arası alanda isimlerini duyurmuşlardır. 1932 yılında güreşçilerimiz ilk kez Balkan Şampiyonası'na katılmış, 5 altın ve 2 gümüş madalya kazanarak takım halinde de 1.liği elde etmişlerdir. 1935 yılından itibaren grekoromen stil yanında serbest güreş şampiyonası düzenlenmiştir. Güreşçilerimiz, serbest stile o kadar çabuk adapte olmuşlardır ki, aynı yıl içinde Türkiye'ye gelen Alman Milli Takımı'nı 7-0 gibi ağır bir yenilgiye uğratmışlardır.

Artık serbest güreşi de öğrenen Türk güreşçileri, 1936 Berlin Olimpiyat Oyunları'na hem grekoromen hem de serbest stilde katılmışlar ve grekoromen stilde 61 kg güreşçimiz Yaşar Erkan altın madalya kazanarak olimpiyatlardaki ilk birinciliğimizin sahibi olmuş, serbest güreşte 79 kiloda Mersinli Ahmet Kireççi de bronz madalya kazanmıştır. Bundan sonraki uluslar arası karşılaşmalar yoğunlaştırılmıştır.

1938 yılında Estonya'nın başkenti Tallin'de yapılan Avrupa Güreş Şampiyonası'nda yapılan Avrupa Güreş Şampiyonası'nda ağır siklet güreşçimiz Çoban Mehmet Avrupa üçüncüsü olmuştur. Bu Avrupa Güreş Şampiyonası'ndaki ilk derecemizdir.

1939'da Türk güreşçileri Avrupa Serbest Güreş Şampiyonası'na katılmış, Yaşar Doğu (66 kg) ve Mustafa Çakmak (87 kg) iki gümüş madalya kazanarak güreşte yeni bir dönem başlatmışlardır.

1940-1945'te ,İkinci Dünya Savaşı yıllarında uluslar arası karşılaşmalara ara verilirken, sadece yurt içi karşılaşmalarla yetinmişlerdir. 1946 yılı Ekim ayında Stockholm'de yapılan Avrupa Serbest Güreş Şampiyonası'nda Türk güreşçileri; 3'ü altın, 2'si gümüş ve 2'si de bronz olmak üzere yedi madalya kazanmışlardır. Bu madalyalar Türk güreşçilerine ilk Avrupa Şampiyonluğu'nu getirmiştir.

1947 yılında Prag'da yapılan Avrupa Grekoromen Şampiyonası'nda güreşçiler 1 altın, 2 gümüş ve 1 bronz madalya kazanmışlardır. Vehbi Emre gibi tecrübeli ve saygın bir Federasyon başkanı Nuri Boytorun gibi mükemmel bir hoca ile geliştirilen sağlam temel sayesinde güreşçilerimiz 1948 Londra Olimpiyatları'nda 6 altın, 4 gümüş, ve 1 de bronz madalya kazanarak dünya minderlerinde "en büyük" olduklarını kanıtlamışlardır. İstanbul Spor ve Sergi Sarayı'nın açılışının da yapıldığı 1949 Avrupa Serbest Güreş Şampiyonası'nda ise Türk güreşçiler sekiz sıkletin yedisinde altın, birinde gümüş madalya almışlardır.

1950 yılında Stockholm'de yapılan Dünya Grekoromen Güreş Şampiyonası'na ilk kez katılan millilerimiz 1 altın, 4 gümüş, 2 bronz madalya kazanırken, 1951 yılında Helsinki'de yapılan Dünya Serbest Güreş Şampiyonası'na ilk kez katılan güreşçilerimiz, üstün bir başarı göstererek sekiz sıkletin altısında altın, birinde bronz madalya kazanmış ve takım sıralamasında Dünya 1. ligine ulaşmıştır. 1952 Helsinki Olimpiyat Oyunları kadrosunda bulunan şampiyonların amatörlük belgelerinin önce Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi, ardından Uluslararası Olimpiyat Komitesi tarafından onaylanması ve T.M.O. Komitesi Genel Sekreteri Burhan Felek'in azledilmesi Türk güreşinde "1952 Olayları"olarak yer almıştır. Her şeye rağmen güreşçilerimiz, bu olimpiyatlarda serbest stilde 2 altın ve 1 bronz madalya kazanmışlardır. Tokyo'da yapılan 1954 Dünya Serbest Güreş Şampiyonası'nda Türk güreşçiler;2 altın, 3 gümüş ve 1 bronz madalya ile Sovyetler Birliği'nin önünde Dünya Şampiyonu olmuşlardır. 1956 yılında ise ilk kez İstanbul'da Dünya Kupası Güreş Müsabakaları düzenlenmiştir.İnönü Stadı'nda düzenlenen bu karşılaşmalarla Türk güreşi yeniden yükselişe geçmiştir. Aynı yıl Melbourne'de yapılan olimpiyatlarda güreşçilerimiz 1'i grekoromen, 2'si serbestte 3 altın, 2 gümüş ve 2bronz madalya kazanmışlardır. 1957 yılında yine İstanbul'da yapılan Dünya Serbest Güreş Şampiyonası'nın her sikletinin seremonisinde bir Türk güreşçisi şeref kürsüsünde yer almıştır. 4 altın, 2 gümüş ve 2 bronz madalya ile 42 puan alan Türk güreşçiler yeniden Dünya Şampiyonluğu'na ulaşmışlardır. 1958 yılında Budapeşte'de yapılan Dünya Grekoromen Güreş Şampiyonası'nda güreşçilerimiz 2 altın, 2 gümüş ve 1 bronz madalya kazanarak takım halinde 2. olmuşlardır. 1959 yılında Tahran'da yapılan Dünya Serbest Güreş Şampiyonası'nda güreşçilerimiz 2 altın, 2 gümüş ve 2 bronz madalya ile yurda dönmüşlerdir.

1960 Roma Olimpiyat Oyunları'nda 7 altın, 2 gümüş madalya kazanan güreşçilerimiz, 1962'de Toledo'da yapılan Dünya Şampiyonası'nda grekoromende iki altın, serbestte 1 altın madalya ve 1963 yılında Helsingborg'da yapılan Dünya Grekoromen Güreş Şampiyonası'nda ve Sofya'da yapılan Dünya Serbest Güreş Şampiyonası'nda 1'er altın ve 1'er bronz madalya almışlardır. 1964 Tokyo Olimpiyatları'nda ise 2 altın, 2gümüş, ve 3 bronz madalya elde etmişlerdir. 1965'te Manchester'da düzenlenen Dünya Serbest Güreş Şampiyonası'nda Ahmet Ayık 97 kiloda Dünya Şampiyonu olmuş, 1966 yılında Toledo'da yapılan Dünya Serbest Güreş Şampiyonası'nda 78 kiloda Mahmut Atalay altın madalya almış, şampiyonada 3 gümüş ve 2 bronz madalya daha kazanan Türkiye 4. kez Dünya Şampiyonu olmuştur. Aynı yıl yeniden başlayan Avrupa Şampiyonaları (son kez 1949'da yapılmıştı) Türk ve dünya güreşine yeni bir canlılık getirmiş, Karlsruhe'deki Avrupa Serbest Güreş Şampiyonası'nda güreşçilerimiz 2 altın, 3 gümüş, 3 bronz madalya ve ekip halinde 2. olarak yurda dönmüşlerdir. İstanbul'da 1967 yılında yapılan Avrupa Serbest Güreş Şampiyonası'nda 3 altın, 1 gümüş ve 1 bronz madalya kazanan Türk güreşçileri Avrupa Şampiyonu olmuşlardır. Aynı yıl Bükreş'te yapılan Dünya Grekoromen Güreş Şampiyonası'nda 78 kiloda Sırrı Acar Dünya Şampiyonluğu'nu kazanmıştır. 1968 Meksika Olimpiyatları'nda güreşçilerimiz grekoromende 2 altın, 2 gümüş, ve 1 bronz madalya almışlardır.

1970'li yıllarda başlayan ve 1983 yılına kadar süren duraklama döneminde Türk güreşi uluslar arası alanda ancak dört altın madalya kazanmıştır. Bunlar; 1970 Dünya Serbest Güreş Şampiyonası'nda (Edmonton) 52 kiloda Ali Rıza Alan, 1970 Avrupa Şampiyonası'nda 100 kiloda Ahmet Ayık, 1972 Avrupa Serbest Güreş Şampiyonası'nda (Katowice) 48 kiloda Sefer Bayram ve 1983 Avrupa Serbest Güreş Şampiyonası'nda 82 kiloda Reşit Karabacak'a aittir. Bu dönemin tek olimpiyat madalyasını ise 1972 Münih Olimpiyatları'nda serbest 62 kiloda Vehbi Akdağ kazandırmıştır. (gümüş) Dönemin bir diğer başarılı güreşçisi ise 1975-79 Akdeniz Oyunları Şampiyonu ve 1977-81 ve 1982 yıllarında dünya ikincisi olan Salih Bora'dır.

1985 yılında Halil Atanın Güreş Federasyonu Başkanı olmasıyla modern güreş kabuk değiştirmiştir. 1985 Avrupa Şampiyonası'nda Reşit Karabacak ve Fevzi Şeker Avrupa 2.si olurken ekibimiz takım halinde 4. sırada yer almıştır. Yalçın İpbüken ve Esat Güçhan dönemlerinde federasyonda eğitime ve bilime ağırlık veren atılımlar yapılmıştır. 1988 yılında Manchester'da yapılan Avrupa Serbest Güreş Şampiyonası'nda kazanılan 2 gümüş madalyayı 1989'da Ankara'da yapılan Avrupa Serbest Güreş Şampiyonası'nda Ahmet Ak'ın aldığı altın madalya izlemiştir.

1990'lı yıllar ise Türk güreşi için yeni bir yükseliş döneminin başlangıcı olmuştur. Yeniden yapılanmaya gidilmiş, alt yapıya, eğitime ağırlık verilmiş ve yeni yabancı hocalarla anlaşılmıştır. 1991 yılı güreşte başarılı bir yıl olmuştur. Avrupa Şampiyonası'nda 62 kiloda Metin Kaplan ve 100 kiloda Ali Kayalı altın madalya kazanmışlar, bunu 1992 yılında bir altın (Sebahattin Öztürk 82 kilo), 2 gümüş, 4 bronz madalya ile Avrupa Serbest Güreş Şampiyonası'nda takım halinde ikinci oluşumuz izlemiştir. Aynı yıl Barcelona'da yapılan Olimpiyat Oyunları'nda M. Akif Pirim grekoromen güreşte 24 yıl aradan sonra şampiyon olmuştur.

1993 yılında İstanbul'da yapılan Serbest Güreş Şampiyonası'nda 3 altın, 2 gümüş, ve 2 bronz madalya kazanan Milli Takım'ımız 26 yıl aradan sonra Avrupa Şampiyonluğu'na ulaşmıştır. Aynı yıl Kanada'nın Toronto kentinde yapılan Dünya Serbest Güreş Şampiyonası'nda 82 kiloda Sebahattin Öztürk 23 yıl sonra Dünya Şampiyonluğu'na ulaşan güreşçimiz olmuştur. Ali Kayalı'nın gümüş madalya kazandığı bu şampiyonada Türkiye 51 puanla takım halinde 3.'lük kazanmıştır. Stockholm'de yapılan Dünya Grekoromen Güreş Şampiyonası'nda ise 82 kiloda güreşçimiz Hamza Yerlikaya, 26 yıl sonra Türkiye'ye Dünya Şampiyonluğu getirmiştir.

1994'te Roma'da düzenlenen 37. Avrupa Serbest Güreş Şampiyonası'nda 62 kiloda Muharrem Demireğen altın, 74 kiloda Turan Ceylan ve 130 kiloda Mahmut Demir gümüş, 100 kiloda Ali Kayalı bronz madalya kazanırken Türkiye takım sıralamasında üçüncü olmuştur. Aynı yıl yapılan 41. Avrupa Grekoromen Güreş Şampiyonası'nda 57 kiloda Şeref Eroğlu, 74 kiloda Erol Koyuncu altın madalya alırken grekoromen güreşçilerimiz 25 yıl aradan sonra bir Avrupa Şampiyonası'nda ilk kez 2 altın madalya kazanma başarısını göstermiştir. 1994 yılının bir diğer önemli sonucu ise Budapeşte'de düzenlenen Dünya Gençler Grekoromen Güreş Şampiyonası'nda sporcularımız 2 altın, 1 gümüş, ve 1 bronz madalya kazanarak tarihinde ilk kez takım halinde birinci gelmesidir. Ağustos ayında İstanbul'da düzenlenen 30. Dünya Serbest Güreş Şampiyonası'nda Türkiye iki altın (74 kilo Turan Ceylan, 130 kilo Mahmut Demir), bir gümüş (82 kilo Sebahattin Öztürk)madalya ve 53 puanla 28 yıl aradan sonra 5. kez takım halinde Dünya Şampiyonu olmuştur.

1995 yılında Fransa'da yapılan 42. Avrupa Grekoromen Güreş Şampiyonası'nda ise Milli Takım'ımız bu kez sadece bir gümüş (130 kilo Şaban Donat) madalya ile yetinmek zorunda kalmıştır. Aynı yıl İsviçre'de yapılan Avrupa Serbest Güreş Şampiyonası'nda 130 kiloda Mahmut Demir altın, 74 kiloda Turan Ceylan , 68 kiloda Yüksel Şanlı ve 52 kiloda Metin Topaktaş gümüş madalya kazanmış, ekibimiz takım sıralamasında Avrupa 3. lüğünü elde etmiştir. 1995 yılında ABD'nin Atlanta kentinde düzenlenen Dünya Serbest Güreş Şampiyonası'nda ise güreşçilerimiz 57 kiloda Harun Doğan'ın kazandığı tek bronz madalya ile yetinmişlerdir. Çek Cumhuriyeti'nin Prag kentinde yapılan Dünya Grekoromen Güreş Şampiyonası'nda 82 kiloda Hamza Yerlikaya ve 90 kiloda Hakkı Başar dünya şampiyonu olurken, Türkiye 33 yıl sonra dünya şampiyonasında iki şampiyon birden çıkarmıştır.

Şubat 1996'da Ankara'da yapılan 24. uluslar arası Yaşar Doğu Serbest Güreş Turnuvası'nda Türkiye üç altın madalya ve 79 puanla takım sıralamasında birinci olurken , İsveç'te düzenlenen Grand Prix'te M.Akif Pirim ve Hamza Yerlikaya şampiyon olmuştur. Macaristan'ın Budapeşte kentinde düzenlenen 39. Avrupa Serbest Güreş Şampiyonası'nda ise tek altın madalyayı 130 kilo güreşçimiz Mahmut Demir kazanmıştır. 1 altın, 1 gümüş, (Harun Doğan 57 kilo )madalya kazanan Türkiye 35 puanla takım halinde beşinci olmuştur. 43. Avrupa Grekoromen Güreş Şampiyonası'nda güreşçilerimiz üç altın madalya (57 kiloda Şeref Eroğlu, 82 kiloda Hamza Yerlikaya, 74 kiloda Nazmi Avluca )kazanarak, Avrupa üçüncülüğünü elde etmiştir.
Güreş, insanlık tarihinin en eski sporlarından birisidir. M.Ö. 708"de Yunanlılar, M.Ö. 2. yüzyılda Türkler, M.Ö. 22' de Japonlar, M.Ö. 260' da Sümerler, M.Ö. 2000-2470-2320 de Mısırlılar tarafından bu sporun yapıldığına dair belgeler bulunmuştur.
Güreş İ.Ö. 900'lerde kurallara bağlanmıştır. İ.Ö. 704? deki 18. Olimpiyat oyunları programına kabul edilmiştir.
Modern Olimpiyatların başlangıcı 1896 Atina Olimpiyatlarına Greko-Romen
stil, 1904 St.
Louise Olimpiyatlarına Serbest stil resmen alınmıştır.
1912 yılında FILA (Uluslararası Amatör Güreş Federasyonu) kurulmuştur.
Sitiller

Güreşte pek çok ulusal stiller gelişmiştir. Türkiye'de Yağlı Güreş, Hindistan'da Pehlwani, Japonya'da Sumo, Moğol Güreşi gibi. Bazı kanıtlar güreşin insanoğlunun en eski sporu olduğunu göstermektedir. Antik bazı tasvirlerde iki rakibin güreş tuttuğu sahneler yer almaktadır. Tevratta Yakub'un bir melekle güreş tuttuğu ifade edilir ve kendisine "Tanrı ile güreş tutan" adı verilir.
Güreş ve Diğer Savaş Sanatları

Güreş diğer savaş sanatlarının da birbiriyle bir araya getirildiği karşılaşmalarda önemli bir yer kazanmıştır. Çoğu dövüşçü kendilerini güreşle tanımlamaya veya sanatları arasına güreşi de katmaya başlamıştır. Güreş formları kendini koruma-karışık savaş sanatları sistemi içine alınmıştır. Bunlar arasında bazıları Shootfighting, Sambo, Pancrase. Randy Couture, Mark Coleman, Takanori Gomi gibi bazı başarılı dövüşçülerin de arkaplanında güreş vardır;Güreş Nedir : Türk spor tarihinde engin, Türk spor geleneğinde zengin bir yere sahip olan güreş sporu, insanlık tarihi kadar eski bir geçmişe sahiptir. Bütün sporların prototiplerinde olduğu gibi, güreşte eski devirlerde savaşa hazırlık amacıyla yapılmaktaydı.

Eski Türklerde de bu amaç var olmakla birlikte özel ve genel toylarda (şenlikler/ merasimler), yuğ (yas) merasimlerinde, pazar ve panayır yerlerinde, yaylada konup göçüşlerde ve her türlü buluşma ve kaynaşma yerlerinde yapılmıştır.

Diğer bir bakışla güreş, Türkler de siyasi ve askeri, dini, sosyal ve kültürel bir çok fonksiyonların yerine getirilmesinde en önemli aksiyonlardan biri olmuştur. Ayrıca, sosyo-kültürel ve sosyo-ekonomik yapı ve yaşayışında ayrılmaz bir parçası görünümünü almıştır. Dolayısıyla sosyal bütünleşmeye ve sosyalleşme sürecine de büyük katkılar sağlamıştır.

Böylece eski medeniyetlerin hemen hepsinde görülen güreş sporu, hiçbir zaman Türklerde ki kadar çok yönlü fonksiyonları icra etmemiştir (Balgambayev,1981). IXX. asrın ortalarından itibaren çağın değişmesine ve gelişmesine paralel olarak, Türk Güreşi de bünyesinde bulundurduğu bu çok yönlü fonksiyonların bir çoğunu, belki de tamamına yakınını kaybetmiştir. Ancak, spora olan ilgi bütün dünyada gün geçtikçe daha da artmıştır.

Milli düzeyden milletlerarası düzeye çıkan ve uluslar arası spor halkasına eklenen branş sayısı her gün biraz daha artmıştır. Bunun en bariz örneği; İlk modern olimpiyatta (1886) yapılan spor branşları ile son olimpiyatta (2000) yapılan spor branşları sayılarında ki artışla görülebilmektedir. Olimpiyatlara katılan ulus sayısı da buna paralel olarak artmıştır. Fakat, milli düzeyden milletlerarası düzeylere çıkan sporlarda daha ziyade gelişmiş ülkelerin ağırlıkları görülmektedir.

Bu durum sporun milletlerarası kültürel temaslarının yanı sıra, milletlerin birbirlerine siyasi ve kültürel propaganda yaptıklarını da göstermektedir. Milletlerarası spor halkasına yeni bir spor ekleyen uluslardan daha fazla, geçmişte bünyesinde bir çok sporu barındıran Türkler, bırakın bu sporları milletlerarası spor halkasına eklemeyi; milli kültür halkası için de bile yeterince barındıramamışlardır. Zamanla bir takım gelenekler ortadan kalkmış veya orijinalliğini yitirmiştir.

Bu durum telafisi mümkün olmayan kayıplara yol açmıştır. Türk kültür hayatında büyük öneme haiz olan geleneksel güreşlerde, bu durumdan kendisine düşen payı almıştır. Kahramanmaraş yöresinde yakın tarihe kadar çok yaygın olan Şalvar Güreşi vardı ki, bu güreş her bakımdan günümüz minder güreşi ( özellikle serbest güreş) için çok önemli bir altyapı potansiyeliydi. Fakat, senede bir kez çok zorluklar altında ancak yapılabilmektedir.

Yine Geleneksel Spor Dalları Federasyonu?na (GSDF) bağlı olarak Gaziantep ve Hatay yörelerinde yapılan Aba Güreşleri bulunmaktadır. Günümüzde az da olsa hala yapılmakta olan bu güreşlerden özellikle Hatay yöresinde yapılanı; günümüz Orta ve Kuzey Asya ile Kafkasya da hala çok yaygın olarak yapılan ( Abbotov, 1991; Bektenov ve Musim, 1978) aba güreşleriyle her bakımdan aynilik ve orijinallik taşımaktadır. Bu güreşlerin çok önemli bir yanı da, eski Türk geleneğinde olduğu gibi hala Orta ve özellikle Kuzey Asya Türk halklarının bayanlarının da yapmış olmalarıdır. Hatay usulü aba güreşlerinin diğer bir önemli yanı da, minder güreşiyle teknik ve fizyolojik açıdan benzer oluşudur. Bu bağlamda aba güreşi; hem alt yapı ve potansiyel açıdan hem de Türk bayan güreşini kalkındırmak bakımından önem arz ettiği görülebilmektedir.

Güreş Federasyonu (TGF)?na bağlı olarak organize olan Karakucak ve yağlı Güreşlerde bulunmaktadır. Bunlardan karakucak güreşleri eskisi kadar yoğun yapılmamakla birlikte; eskiden beri serbest güreşin bölgesel potansiyelliği ve başarı grafiği ile paralel bir seyir izlediği bilinmektedir. Bu durum, karakucak güreşlerinin nazari-dikkate alınmasını gerektirmektedir.

Yağlı Güreş yukarıda adı geçen aba, şalvar ve karakucak güreşleri kadar geleneksel Türk unsurlarını, rituel sujeleri vs. bütün proto özellikleri üzerinde taşımamaktadır. Aynı zamanda minder güreşlerine de bir alt yapı görünümünde değildir. Çünkü yağlı güreş fizyolojik açıdan minder güreşleriyle farklılık göstermektedir.

Ancak, yağlı güreşin günümüzde dahi bazı bölgelerde birinci lig futbol derbi maçları kadar bir sektörü bulunmaktadır. Bu açıdan göz ardı edilmemesi kanaati hasıl olmaktadır. Minder güreşi (serbest ve Greko-Romen), Türkiye ye ilk geldiği yıllarda klasik (geleneksel) güreşlerin gölgesinde kalsa da, kısa sürede kendisini toparlamıştır. 1970?li yıllara kadar ülkenin en popüler ve sektörel bir sporu olan güreş, ondan sonraki yıllarda bu popülaritesini yavaş-yavaş yitirmiştir. Günümüzde çok şeyde olduğu gibi sporun popülaritesi de kitle iletişim araçlarına bağlıdır.

Medya diye tabir edilen bu araçların Türk güreşine yeterli düzeyde yer vermediği açıktır. Buna sebep olarak Türk güreş camiası veya FILA gösterilebilir. Ancak, şöyle bir geriye dönüp bakıldığında; Türkiye?yi yurt dışında en iyi temsil etmiş branşın güreş sporu olduğu açıkça görülecektir.

Dünyanın en büyük organizasyonu olan Olimpiyat oyunlarında şimdiye kadar Türkiye?nin aldığı toplam altın madalya sayısı 33?dür. Bunun 27?si güreşten gelmiştir. Dünya ve Avrupa Şampiyonalarında güreşin getirdiği altın madalya sayısı ise, yaklaşık bunun altı katıdır. Güreş camiasının bütün sporlara çok iyi gözle baktığı; güreşçilerin komple sporcu oluşlarıyla da ortadadır.

Fakat, uluslararası düzeyde Türkiye ye hiç şampiyonluk yaşatmamış branşları saatlerce, günlerce, aylarca ve hatta yıllarca medyadan seyrederken; bu denli başarı kazandırmış güreşi, hiç denecek kadar az görmek veya hiç görememek; hem Türk güreş severleri üzmekte hem de Türk güreşinin bu ilgisizliği hakketmediği kanaati hasıl olmaktadır.

Bazı yabancı uzmanların güreşe en yetenekli ve istekli insanların başında Türklerin geldiğini hem teoride (Sımakov,1984) hem de pratikte (Sapunov, 2001) belirtmektedirler. Türkiye de güreş sporunu yapacak çağda insanların çokluğu ve bu spora istekli pilot bölgelerin sıklığı herkes tarafından bilinmektedir. Bura da yetkili ve ilgililere, Türk güreşini dünyada hak ettiği yere getirebilmek için, maddi manevi imkanları en iyi şekilde değerlendirmek kalmaktadır.

Elbette ki bu işte kolay değildir. Güreş alanıyla ilgili akademisyen ya da uzman kişilerin samimi veya özverili olmalarının da yeterli olmadığı anlaşılmaktadır.

Part-Time çalışmalarla Türk güreşinin bir yerlere gelemeyeceği özellikle son beş yılda yeterince anlaşılmıştır. Bütün olumsuzlukları olumlu yöne çevirmek; mevcut potansiyelleri en verimli veya başarılı hale getirmek; aynı zamanda profesyonellik gerektirdiği açıktır. Alanında uzmanlaşmış kişi veya akademisyenlerin zamanlarının tamamını veya bir çoğunu Türk güreşine ayırmalarının gerekli olduğu anlaşılmaktadır.
 

HENTBOL

HENTBOL:
Kapalı salonda 7, açık alanda 11′er kişilik iki takım arasında, topun elle oynanarak kaleye sokulmasına dayanan spor dalıdır.İlk kez 1927′de İstanbul’da bir açık alan sporu olarak oynanan hentbol, daha sonra yavaş yavaş Anadolu’ya da yayılarak oynanmaya başlanmıştır.Ancak Türkiye’de hentbol, voleybol ve basketbol ile birlikte 1942 yılında “Spor Oyunları Federasyonu”na bağlanınca canlanmaya başlamış,ilk hentbol ligi 1942-43 sezonunda İstanbul Hentbol Ligi adıyla kurulmuş ve o yıl Defterdar Takımı şampiyon olmuştur. 1943-44 ve 1944-45 yılları arasında ise Galatasaray şampiyonluğu elinde tutmuştur.1945′te ilk kez düzenlenen Türkiye Şampiyonası düzenlenmiş, şampiyon da” Kara Harp Okulu” olmuştur.
HENTBOLDAKİ İLKLER VE ENLER:
İlk Hentbol Federasyonu 4 Şubat 1976 tarihinde kuruldu ve ilk
Federasyon Başkanı Yaşar Sevim oldu.
Hentbol Federasyonu’nun ilk Genel Sekreterliğini İsmail Hakkı
Esemen yaptı.
İlk antrenör kursu 5-12 Şubat 1976 tarihleri arasında Ankara 19
Mayıs Gençlik ve Spor Akademis’nde yapıldı. Türkiye’nin değişik
bölgelerinden 80 kursiyer katıldı. Kurs öğretmenliğini Yaşar Sevim ve
Erol İlgin yaptı.
İlk Hentbol Federasyonu’nun bütçesi 500 bin Türk lirası olarak
belirlendi.
Hentbolde ilk turnuva 21-23 Mayıs 1976 tarihleri arasında Gençlik
Kupası adı altında Gazi Eğitim Enstitüsü Gündüz Bölümü, Yenişehir, 19
Mayıs Spor Akademisi, Gazi Eğitim Enstitüsü Gece Bölümü takımlarının
katılması ile gerçekleşti. Bu turnuvada ilk resmi hentbol maçını
İsmail Hakkı Esemen ve Mehmet Bilir ikilisi yönetti.
IHF Genel Sekreteri Max Rinkenburger 1977′de Almanya’nın Freiburg
kentinde Federasyon Başkanı Yaşar Sevim’i 35 ülke temsilcisi önünde
ödüllendirerek Türkiye’nin IHF’ye üyeliğini ilan etti.
Türkiye’nin ilk hentbol il Temsilciliği Eskişehir’de kuruldu ve
ilk hentbol il temsilcisi Hamit Türkmen oldu.
İlk kulüplerarası erkek hentbol Türkiye Şampiyonası Ankara’da
26-30 Mayıs 1978 tarihleri arasında yapıldı ve Ankara M.T.A Spor
Kulübü ilk şampiyon oldu.
İlk Hentbol A Milli Takım çalışması Yaşar Sevim antrenörlüğünde
18-25 Temmuz 1978′de Bursa’da yapıldı.
Hentbol A Milli Takımı ilk resmi maçını Federasyon Başkanı Yaşar
Sevim ve Antrenör Sedat Mutarlı denetiminde 12.9.1979 tarihlerinde
Bulgaristan’da Yugoslavya Siplit’de, Akdeniz Oyunları sırasında Mısır
Milli Takımı ile yaptı. Maç bu maçta Mısır’a 31-16 mağlup oldu.
Avrupa Kupalarında ilk kez ülkemizi erkeklerde 1980 yılında
Şampiyon Kulüpler Kupası’nda Beşiktaş ve IHF kupasında İTÜ temsil
etmiştir.
Avrupa Kupalarında ilk galibiyete 1981 yılında İstanbul Bankası
Yenişehir, İtalyan takımı Tacca’ya 26-23, İTÜ.’de Brixen’e karşı
19-18′lik sonuçla ulaştı.
Hentbol A Milli Takımımız ilk galibiyetini Teknik Direktör Yaşar
Sevim denetiminde 16.12.1981 tarihinde Balkan Şampiyonası’nda
Yunanistan’a karşı 32-19 gibi bir sonuçla aldı.
Türkiye ilk Deplasmanlı Erkekler Hentbol 1. Ligi 1982′de başladı
ve İstanbul Bankası Yenişehir Şampiyon oldu.
Bayan Hentbol A Milli Takımımız ilk maçını Antrenör Mahire Sevim
ve Günal Ensari denetiminde 8.12.1983 tarihinde Bulgaristan-Haskova’da
Bulgaristan Milli Takımı ile oynadı ve 28-12 yenildi.
Hentbol Milli maçının televizyondan ilk naklen yayın spikerliğini
Tansu Polatkan’ın yaptığı 3.12.1983 günü Ankara’da Balkan Şampiyonası
sırasında Türkiye’nin Bulgaristanla 18-18 berabere kaldığı maçta
gerçekleşti. Bu maçta Atatürk Spor Salonu’nda yaklaşık 5 bin seyirci
vardı.
2-11 Şubat 1984 tarihleri arasında İtalya’da yapılan Dünya
Şampiyonasında 49 golle gol krallığında, grubunda 1. ve genelde 3.
olan ilk Türk hentbolcusu Ali İsmet Ural oldu.
Deplasmanlı Erkekler Hentbol 1. Liginde, 1985-1986 sezonunda
attığı 999 golle Tarsus İdman Yurdu Erkutspor bir sezonda Türkiye’de
ve Avrupa’da en fazla gol atan takım ünvanını aldı.
1985-1986 sezonunda Tarsus İdman Yurdu Erkutspor oyuncusu Eşref
Taşucu bir sezonda 303 gol atarak Avrupa gol krallığına ulaşırken,
Güney Koreli Oyuncu Chang Yu Lang’a ait 288 gol rekorunu da kıran ilk
hentbolcu oldu.
İlk defa ülkemizde 1986 yılında IHF antrenörler listesine Milli
Takımlar Teknik Direktörü Yaşar Sevim seçildi.
1987 yılında antrenörlüğünü Günal Ensari ve Mustafa Aslan’ın
yaptığı Genç Erkek Hentbol Milli Takımımız ilk kez Dünya Şampiyonası
elemelerine katıldı ve İspanya’da 2. oldu.
1990 yılında Eti Bisküvileri Antrenörü Yaşar Sevim, hentbolun
başarılı simgesi olurken, Türkiye’de tüm spor dallarının antrenörleri
arasında Milliyet Gazetesi tarafından yılın en başarılı yerli
antrenörü seçildi.
1992 yılında antrenörlüğünü Mustafa Aslan ve Feridun Dorak’ın
yaptığı Genç Erkek Hentbol Milli Takımımız İzmir’deki Balkan
Şampiyonası’nda Romanya, Bulgaristan ve Yunanistan’ın arasında Balkan
Şampiyonu oldu.
Türkiye hentbol liglerinde ilk oynayan yabancı oyuncu Hortaş,
Yenişehir’e transfer olan Bulgaristan Milli takımında oynamış K. Sanev
oldu.  

VOLEYBOL

VOLEYBOL:
Altisar kisiden olusan iki takimin topu uc pasta filenin uzeirnden gecirmeye ve rakip takimin sahasina dusumelerine dayanan spor dali.
Voleybol 1885 yilinda Amerika’da icat edildi. Holyoke YMCA Okulun’da ogretmenli yapan William Morgan basketbol topunun ic lastigiyle boyle biroyunun oynanabilcegini dusundu ve ilk uygulamayi ogrencileri arasinda yapti. 1. Dunya savasi yillarinda voleybol Uzakdogu’ya ve Avrupa’ya yayildi.1964 Tokyo Olimpiyatlarindan itibaren olimpiyat programina alinan valeybol’da 80′li yillara kadar Sovyetler buyuk ustunluk kurdu.
VOLEYBOLDAKİ İLKLER VE ENLER:
Türkiye’ye voleybol, ilk defa 1919’da Amerikalılar tarafından getirilmiştir.
 Voleybol ilk defa, İstanbul Çarşıkapı’ da bir binada ikamet eden YMCA (Amerikan Derneği) da oynanmıştır.
 Okullarda bu sporu ilk defa başlatan öğretmen “üstat” Selim Sırrı TARCAN’dır.
 Liseler arasındaki ilk şampiyonada, birincilik kürsüsüne ilk çıkan okul, KABATAŞ SULTANİSİdir.  ( 1924 )
Kız liseleri arasındaki ilk şampiyon okul ise, İSTANBUL KIZ LİSESİdir. ( 1924 ) Türkiye’de kulüp takımı olarak ilk resmi şampiyon olan isim BEŞİKTAŞ’ tır. ( 1924 )
 Üst üste voleybol şampiyonu olan ilk ekip yine BEŞİKTAŞ’ tır. ( 1924-1927 arası sürekli 4 yıl )
Kızlar arasında ise bu unvan, ECZACIBAŞI Büyük Bayanlar Takımı' na aittir. Üst üste 13 yıl Türkiye Şampiyonu. Ülke çapındaki birincilikler klasmanında bu rekor aynı zamanda Avrupa Rekoru’dur. ( 1973-1985 arası )
 Erkek Liseleri içinde üst üste en fazla şampiyon olan okul GALATASARAY Lisesi’dir. ( 1943-1963 sürekli 21 yıl İstanbul Birincisi )
 GALATASARAY LİSESİ, 1951-1963 arası 13 kez Türkiye Şampiyonu olarak ikinci bir rekorun da sahibidir
 1948 yılında ilk defa yapılan Türkiye Voleybol Şampiyonası’nda birincilik kürsüsüne VEFA Takımı çıkmıştır
 İlk defa 1970-71 sezonunda organize edilen “Deplasmanlı Türkiye Voleybol Ligi” nde ise GALATASARAY Şampiyonu olmuştur.
 Erkek Milli Voleybol Takımımız ilk uluslararası müsabakasını 1953 yılında Ayhan DEMİR, Sinan ERDEM, Sacit SELDÜZ, Yiğit AYAŞLIOĞLU, Aleksander HOLYAVKİM (Takım Kaptanı), Sağman BELGERDEN, Marsel ŞALABİ, Ziya KAYACAN, Valenltin HOLYAVKİM, Gültekin GÜREL, Lui ŞALABİ ve Selçuk ATAMER’den kurulu kadrosu ile Yugoslavya ile oynamış ve 3-0 mağlup olmuştur. Antrenör ise Haluk KANBAY’dır.
 Bayan Milli Takımımız ise “Uluslararası İstanbul Turnuvası” münasebetiyle 1957’de Dr. Ayten SALİH (Takım Kaptanı), Nazmiye KOR, Güneş ÇAPA, Seta YAĞCIOĞLU, Ayda CANER, Seda ACUDOĞLU, Ümran OKAY, Siray ARCA (ÖZGÜDEN), Fatma EGEMEN, Gülçin EROĞLU, Tomris GÖKSAN, Nezin MUTİBAŞ’dan oluşan kadrosu ile Romanya ile oynamıştır.
Erkeklerde ilk galibiyetimizi 2 Eylül 1956 da Lüksembourg’ a karşı 3-0, bayanlarda ise 22 Temmuz 1961 de Batı Almanya’ ya karşı 3-2 lik skorlarla elde ettik.
Gerek okul gerekse kulüp takımlarıyla Türk Voleyboluna her dönem damgasını vuran Sarı-kırmızılılar’ ın GALATASARAY SULTANİSİ’ ne voleybolu ilk defa 1924’lerde bir Fransız Mektebinden gelen Samsunlu Ziya ile Darüleytam’dan gelen Ahmet KARAOSMAN isimli gençler getirmişler ve diğer talebeler arasında yaygınlaştırmışlardır.

 

BASKETBOL

BASKETBOL:
Topu yerden 3.05 metre yükseklikteki bir çemberden geçirmeye çalışan beser kişilik takımların elle oynadıkları oyun.
Basketbol, aslen Kanada’li olan ve 39 yılını Amerika’da spor öğretmenliği yaparak geçiren Dr. James Naismith tarafından bulundu.
İlk basketbol maçı 20 Ocak 1892 günü Springfield YMCA dershanesinde spor salonunda oynandı.Naismith oyunun esaslarını 13 ana maddede topladı. Ülke içindeki işbirliği ile bu oyun iki yıl içinde tüm Amerika’ya yayıldı. Amerika’li askerler birinci dünya savasın sırasında basketbolun Avrupa’ya yayılmasında büyük rol oynadılar.
BASKETBOLDAKİ İLKLER VE ENLER:
Türk basketbol tarihinin en önemli yıldızlarından Erman Kunter, 153 sayı ile bir maçta en fazla sayı atan oyuncu oldu. Kunter, 1988 yılında Fenerbahçe formasıyla Hilalspor karşısında 153 sayı atarak rekor kırarken, ilk yarıda attığı 81 sayıyla, bir devrede en fazla sayı üreten basketbolcu olarak da tarihe geçti.
Şu anda Fransa'nın Cholet takımında antrenör olarak görev yapan Erman Kunter, 2009-2010 sezonunda Cholet'i Fransa Birinci Basketbol Ligi şampiyonu yaparak, antrenör olarak da bir ilke imza attı. Kunter, yabancı bir takımın başında lig şampiyonluğu yaşayan ilk ve tek Türk antrenör oldu.
-BUDANUR'UN REKORU-
Beşiktaşlı Hüdai Budanur da kırılması güç bir rekoru elinde bulunduruyor.
1957 yılında İstanbul Spor ve Sergi Sarayı'nda yapılan İstanbul Ligi maçında Beşiktaş, İstanbul Karagücü'nü 110-56 yenerken, Budanur, siyah-beyazlıların 110 sayısını da tek başına attı.
-NBA'DEKİ İLK TÜRK, MİRSAD-
Fenerbahçe Ülker'de forma giyen Mirsad Türkcan, ABD Profesyonel Basketbol Ligi'nde (NBA) oynayan ilk Türk basketbolcusu olarak tarihe geçti.
1998 yılında ilk kez Houston Rockets'e transfer olan Mirsad, NBA'de fazla oynama şansı bulamadı.
2001-2002 sezonunda CSKA Moskova takımında forma giyen Mirsad Türkcan, Avrupa Ligi normal sezonunda en değerli oyuncu (MVP) seçilen ilk Türk basketbolcu oldu.
Mirsad Türkcan, Fenerbahçe Ülker'in 3 Ocak 2008'de deplasmanda İtalya'nın Lottomatica Roma ile yaptığı maçta 1000 ribaunt barajını aşarak, ULEB Avrupa Ligi tarihine geçti. Basketbolda 2000 yılından bu yana düzenlenen ULEB Avrupa Ligi'nde 1000 ribaunda ulaşan ilk oyuncu olan Mirsad Türkcan, Lottomatica Roma karşısında 13 ribaunt alarak, toplam ribaunt sayısını 1007'ye taşıdı.
-EN FAZLA ÜCRETE İMZA ATAN TÜRK OYUNCU HİDAYET-
NBA takımlarından Sacramento Kings tarafından 10 sezon önce seçilen Hidayet Türkoğlu, Mirsad'dan daha başarılı bir performans sergileyerek, NBA'de en fazla oynayan Türk oyuncu durumunda bulunuyor.
2008-09 sezonu sonunda Orlando Magic'ten ayrılıp, Toronto Raptors ile 5 yıllığına 53 milyon dolara anlaşan Hidayet, 2004 yılında Utah Jazz ile 6 yıllık 50 milyon dolara sözleşme imzalayan Mehmet Okur'u geçerek, tarihte en fazla ücrete imza atan Türk oyuncu oldu.
-NBA'DE İLK ŞAMPİYONLUK YAŞAYAN OYUNCU MEHMET OKUR-
2003-2004 sezonunda Detroit Pistons'ta şampiyonluk sevincine ulaşan milli basketbolcu Mehmet Okur ise NBA'de şampiyonluk yaşayan ilk Türk oyuncu.
Mehmet Okur, ayrıca Batı Konferansı'nda daha önce All-Star'a seçilen ancak sakatlığı nedeniyle oynayamayan Allen Iverson'un yerine kadroya girerek, NBA tarihinde All-Star maçına çıkan ilk Türk sporcu olarak da tarihe geçti. Las Vegas'taki Thomas Mack Arena'da 18 Şubat 2007'de yapılan All-Star'da, Mehmet maçta yer aldığı 14 dakika 43 saniyede 4 sayı attı, 2 ribaunt aldı ve 1 de asist yaptı.
-İLK AVRUPALI GRANİT-
Avrupa'ya transfer olan ilk Türk basketbolcu ise Yalçın Granit oldu. Granit, Fransa'nın Racing Paris takımında oynamıştı.
Fenerbahçe'den 10 sezon önce Yunanistan'ın AEK Atina takımına giden İbrahim Kutluay ise ilk kez bir Yunan takımına transfer olan Türk oyuncu olmuştu.
2001-2002 sezonunda Panathinaikos ile Avrupa Ligi şampiyonluğuna ulaşan İbrahim, bu kupayı kaldıran ilk Türk basketbolcu olarak tarihteki yerini aldı.
2007 yılında İspanya'nın Real Madrid takımıyla ULEB Kupası'nı kazanan Kerem Tunçeri de ilk kez bu kupada şampiyonluk sevinci yaşayan Türk basketbolcu oldu.
Panathinaikos, Avrupa Ligi finalini Hüseyin Beşok'un takımı Maccabi Elite Tel Aviv ile oynarken, ilk kez 2 Türk basketbolcu Avrupa Ligi finalinde karşı karşıya geldi.
-AVRUPA'DAKİ İLK TÜRK ANTRENÖR ATAMAN-
Avrupa'da profesyonel liglerde bir takım çalıştıran ilk antrenör ise Ergin Ataman oldu.
2001-2002 sezonunda İtalya'nın Montepaschi Siena takımını çalıştıran ve takımına ilk sezonunda Avrupa Raimundo Saporta Kupası'nı kazandıran Ataman, bu kupayı kaldıran ilk ve tek Türk antrenör olarak tarihte yerini aldı.
Efes Pilsen'e 1999-2000 sezonunda Avrupa Ligi'nde ''Dörtlü Final'' oynatan Ergin Ataman, bir Türk takımını bu kupada ilk kez Avrupa üçüncüsü yaptı.
Montepaschi Siena'ya da 2002-2003 sezonunda Avrupa Ligi'nde ''Dörtlü Final'' oynatıp, Avrupa üçüncülüğünü kazanan Ataman, bu kupada yabancı bir takımla üçüncülük kazanan ilk Türk antrenör olarak da bir ilke imza attı.
- Türkiye ilk kez 1949 yılında Kahire'deki Avrupa Şampiyonası'na katıldı.
- 1951 yılında 7. Avrupa Şampiyonası'nda Türk hakem İzzettin Somer, Avrupa Şampiyonası finalini yöneterek, bu alanda bir ilke imza attı.
- 1959 yılında Türkiye tarihinde ilk kez Avrupa Şampiyonası'na ev sahipliği yaptı.
- 1961 yılında Galatasaray, Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası ilk turunda, Yunanistan'ın Pire Olympiakos takımını 2 maçta da yenerek, Avrupa kupalarında tur atlayan ilk Türk takımı oldu.
- 1980 yılında Eczacıbaşı Erkek Basketbol Takımı, Avrupa Kupa Galipleri Kupası'nda çeyrek finale yükselen ilk Türk takımı oldu.
- 1981 yılında Avrupa Karması'na seçilen ilk Türk oyuncu Efe Aydan.
- ABD'de Evansville Üniversitesi takımıyla NCAA play-off'larında oynayan ilk Türk oyuncu Emir Turam.
- Uluslararası alanda ilk milli maç Yunanistan ile 24 Haziran 1936'da yapıldı. Beyoğlu Halkevi Salonu'nda yapılan maçı, Türkiye 49-12 kazandı.
- Uluslararası alanda ilk resmi maç ise Şili ile 7 Ağustos 1936'da oynandı. Berlin Olimpiyatları'nda yapılan maçı Türkiye 30-16 kaybetti.
- 1956 yılında yapılan ilk gençler Türkiye birinciliğini Fenerbahçe kazandı.
- Türkiye, Sofya'da 1960 yılında yapılan Balkan Şampiyonası'na ilk kez katıldı. Türkiye, 1981 yılında Balkan Şampiyonu oldu.
- Levent Topsakal, Türkiye-İrlanda yıldız milli maçında 78 sayı atarak, milli formayla bir maçta en çok sayı atan oyuncu unvanını aldı.
- 2001 yılında Türkiye'de yapılan 32. Avrupa Erkekler Basketbol Şampiyonası'nda (A) Milli Takım ilk kez Avrupa ikincisi oldu.
- (A) Milli Erkek Basketbol Takım, 2002 yılında ilk kez Dünya Şampiyonası'nda mücadele etti ve 9. oldu.
- (A) Milli Erkek Basketbol Takımı, Türkiye'de bu yıl yapılan Dünya Şampiyonası'nda gümüş madalya alarak, tarihinde ilk kez Dünya ikincisi

 

FUTBOL

FUTBOL:
Onbirer kisilik iki takim arasinda oynanan, kure biciminde ozel bir topun eller kullanılmadan ayak,kafa ve vucudun oteki kisimlariyla vurularak rakip kaleye sokulmasina dayali bir spor dali.
Futbol cagimizin en cok sevilen sporu olarak kabul edilir.Futbolun gecmisi M.O. 3000 yillarina kadar dayanir. Cin’de Imparator
Huang Ti doneminde (M.O.2697), askerlerin savasa hazirlik amaciyla Tsu-Cuhu adiyla bir tur futbol oynadiklari, yazili belgelerden anlasilir.Bu topun deriden yapilmis, yuvarlak topun, iki kazik arasindan gecirilmesine dayaniyordu.Bugunku modern futbolun kaynagi Ingiltere oldu. Ingilizler 12.yy’dan itibaren futbol oynamaya basladilar.II Edward tarafindan 1314 yilinda yasaklandi.17.yy’a kadar futbol hep gizli oynandi.futbolculara da halk tarafindan hep kotu gozle bakildi. Kral II.Charles doneminde serbestce oynanmaya baslamis. 1863 yilinda futbol kurallari uzerinde kesin anlasmaya varip Ingiltere Futbol Federasyonunu kurdular.Bu tarihten sonra da Avrupa ulkelerine ve butun dunyaya yayildi. Mdern futbol 19.yuzyilin sonlarinda Turk toplumunda oynanmaya basladi.Su an oldukca ilgi duyulan futbol, hemen hemen tum spor dallarindan once gelir.Turkiye milli maclarinda vermis oldugu karsilasmalarda, bir cok basariya imza
atmis bulunmaktadir.
FUTBOL TARİHİNDEKİ İLKLER VE ENLER:
1953 Te İlk Türkiye 1. Ligi Şampiyonu FENERBAHÇE

En Çok Şampiyon Olan Takımlar: Galatasaray, Fenerbahçe (17)

En Uzun Sezon: 1962-63 Sezonu (42 Maç)

1. LİG TE Bir Sezonda En Çok Puanla Şampiyon Olan Takım FENERBAHÇE (103)

En Çok TÜRKİYE Kupasını Alan Takım GALATASARAY (14)

Ligi Yenilgisiz Kapatan Takımlar: 1985-86 Sezonunda Galatasaray, 1991-92 Sezonunda Beşiktaş.

Lig Tarihinin En Çabuk Gol Vedat İNCEEFE (18.Saniye) (Galatasaray 5-0 Göztepe) (2001-02)

En Çok Maç Oynayan Takımlar: Galatasaray, Fenerbahçe (1528)

Toplamda En Çok Galibiyet Alan Takım: Galatasaray (857)

Toplamda En Çok Yenilgi Alan Takım: MKE Ankaragücü (510)

Toplamda En Çok Berabere Kalan Takım: Beşiktaş (439)

Toplamda En Çok Gol Atan Takım: Galatasaray (2630 Gol 1528 Maçta)

En Az Gol Atan Takım: 1971-72 Sezonunda Samsunspor Ve 1972-73 Sezonunda Beşiktaş (14)

Toplamda En Çok Gol Yiyen Takım: MKE Ankaragücü (1739 Gol 1354 Maçta)

Toplamda En Az Galibiyet Alan Takım: Kahramanmaraş (4)

Toplamda En Az Gol Atan Takım: Balıkesir (18 Gol 30 Maçta)

Toplamda En Az Gol Yiyen Takım: Balıkesir (39 Gol 30 Maçta)

En Farklı Galibiyet Galatasaray 20-0 Vefa

En Farklı Derbiler Galatasaray 7-0 Fenerbahçe(1911), Galatasaray 9-2 Beşiktaş(1940)

En Uzun Süre Deplasmanda Yenilmeyen Takım: Galatasaray (40 Maç, 1997-98)

En Farklı Skorlu Galibiyet: 1989-90 Sezonunda Beşiktaş-Adana Demirspor (10-0)

En Farklı Skorlu Deplasman Galibiyeti: 1992-93 Sezonunda Ankaragücü-Galatasaray (0-8)

En Uzun Süre Deplasmanda Maç Kazanan Takım: 2002-03 Sezonunda 9 Maçla Galatasaray

En Çok ''Gol Kralı'' Çıkaran Takım: Fenerbahçe(14)

En Çok ''Gol Kralı'' Olan Futbolcu: Metin Oktay (6)

En Çok Gol Atan Takım: 1962-63 Sezonunda 2 Aşamalı Ligde 42 Maçta 105 Gol Atan Galatasaray


En Çok Şampiyon Olan Teknik Direktör: Ahmet Suat Özyazıcı (4 Kez-Trabzonspor), Fatih Terim (4 Kez-Galatasaray)

En Uzun Süre Çalışan Yabancı Teknik Direktör: Abdullah Gegiç (Yugoslavya) Eskişehirspor (1967-1971), Fenerbahçe (1966-1967, 1975-1976 - 27 Hafta), Beşiktaş (1972-1974), Bursaspor (1974-1975), Kısa Dönemler De Samsunspor Ve Adanademirspor'u Çalıştırdı (Toplam 9 Yıl)
Bu Rakama Yaklaşan Teknik Direktör Gordon Milne (İngiliz) (Beşiktaş-6.5 Yıl)

En Uzun Süre Yenilmeyen Takım: Beşiktaş 48 Maç (1990-1991 26.Hafta, 1992-1993 13.Hafta)

En Uzun Süre Yenilen Takım: Zeytinburnuspor 10 Maç (1996-1997 Sezonu 25.Hafta-34 Hafta)

En Uzun Süre Deplasmanda Yenilmeyen Takım: Galatasaray 40 Maç (1997-1998 19.Hafta, 1999-2000 31.Hafta)

Üst Üste Kendi Sahasında Maç Kazanma Rekoru: Galatasaray 25 Maç (2000-2001 34.Hafta - 2002-2003 13.Hafta)
Eski Rekor: Fenerbahçe 24 Maç (1999-2000 34.Hafta - 2001-2002 12.Hafta)

Üst Üste Deplasmanda Maç Kazanma Rekoru: Galatasaray 9 Maç (2002-2003 15.Hafta - 2002-2003 30.Hafta)
Eski Rekor: Beşiktaş 8 Maç (1995-1996 15.Hafta - 1995-1996 29.Hafta)

Lige En İyi Başlangıç Yapma Rekoru: Fenerbahçe (2004-2005 Sezonu, İlk 15 Haftada, 13 Galibiyet, 1 Beraberlik, 1 Mağlubiyet, Attığı Gol 40, Yediği Gol 8, Başarı Oranı %90)

En Çok Gol Yiyen Şampiyon: Galatasaray (1997-1998 Sezonu, 43 Gol)

En Az Gol Yiyen Şampiyon: Fenerbahçe (1969-1970 Sezonu, 6 Gol)

TÜRKİYE Futbol Tarihinde Resmi Bir Maçta İlk Ağların Delindiği Maç GALATASARAY 1-0 FENERBAHÇE (1958-1959 Metin Oktay)
maçın rövanşında Fenerin intikamı acı oldu..Fenerbahçe 4-0 kazanarak lig şampiyonu oldu..

En Çok Yenilen Şampiyon: 1980-81 Sezonunda 7 Yenilgiyle Trabzonspor.

Dünyada Yılın Takımı Seçilen Tek Türk Takımı GALATASARAY (2001)

TÜRKİYE Futbol Tarihinde ŞAMPİYONLAR LİGİ En İyi Derece GALATASARAY Yarı Final (1988-89) (S.Bukres 0-0 GS 2.Maç: GS 1-1 S.Bukres)
2. en iyi derece : Fenerbahçe Çeyrek final (2007-2008)


Türkiye'nin En Büyük 4 Kupasının Hepsini En Çok Alan Takım GALATASARAY (17 Türkiye Şampiyonluğu, 14 Türkiye Kupası, 10 Cumhurbaşkanlığı Kupası, 12 TSYD Kupası)

En Çok Seyircili Maç: 70.125 Seyirci (21 Eylül 2003 Galatasaray-Fenerbahçe, Atatürk Olimpiyat Stadı)
Eski Rekorlar: 62.600 Seyirci (9 Ağustos 2003 Galatasaray-Diyarbakırspor, Atatürk Olimpiyat Stadı)


En Çok Şampiyonluk Gören Futbolcu: Suat Kaya 8 Kez 1986-1987, 1992-1993, 1993-1994, 1996-1997, 1997-1998, 1998-1999, 1999-2000, 2001-2002 Sezonları (Galatasaray),
İkinci Sıradaki Futbolcu: Bülent Korkmaz 7 Kez 1992-1993, 1993-1994, 1996-1997, 1997-1998, 1998-1999, 1999-2000, 2001-2002 Sezonları (Galatasaray) (1987-1988 Sezonundaki Şampiyonlukta Forma Giymediği İçin Değerlendirmeye Alınmadı.)

Bir Maçta En Fazla Kırmızı Kart Gören Takım: Beşiktaş - 5 Kart (2003-2004 Sezonu 18.Hafta Beşitaş-Samsunspor Maçının 25.Dakikasında Carlos Antonio Zago, 41.Dakikada İbrahim Üzülmez, 44.Dakikada Ahmet Yıldırım, 69.Dakikada Daniel ,Gabriel Pancu Ve 85.Dakikada İlhan Mansız ; Maçın Hakemi Cem Papila, 85.Dakikada Maç 4-1 Samsunspor Lehine İken Türkiye Futbol Federasyonu Müsabaka Talimatı'nın 27.Maddesine Göre Beşiktaş Sahada 6 Kişi Kaldığından Maçı Bitirdi. Bu Maç Federasyon Tarafından Samsunspor Lehine Hükmen 4-0 Olarak Tescil Edildi. Yenilgisiz,Berabere Kalmadan,Gol Yemeden, Tüm Maçlarını Kazanıp Şampiyon Olan TEK Türk Takımı GALATASARAY (Constantinople(İstanbul) Football League)(1908-09)

M.Kemal ATATÜRK Yaşarken, Adına Düzenlenen tek Kupa Galatasaray 4-0 Fenerbahçe (31.08.1928 ) GAZİ BÜSTÜ KUPASI

BİR SEZONDA Kendi Evindeki Bütün Maçları Kazanan Takımlar: 2000-01 Sezonunda Fenerbahçe (17) , 2001-02 Sezonunda Galatasaray (17)

En Fazla Puan Farkıyla Şampiyon Olan Takım: 1987-88 Sezonunda 2. Sıradaki Beşiktaş'a 12 Puan Fark Atan Galatasaray.(Sarı-Kırmızılı Ekip 90 Puanla Mutlu Sona Ulaşırken, 2. Sıradaki Beşiktaş 78 Puanda Kaldı. Aradaki 12 Puanlık Fark, Şimdiye Dek Şampiyonla 2. Arasındaki En Fazla Puan Farkı Olarak Tarihe Geçti.)

En Uzun Süre Gol Yemeyen Kaleci: 1978-79 Sezonunda Trabzonsporlu Şenol Güneş (1112 Dakika)

TÜRKİYE Futbol Tarihinde Avrupa Kupası Kazanan Tek Takım (1 UEFA Kupası, 1 Süper Kupa) GALATASARAY

Toplamda En Çok Gol Atan Futbolcu: Hakan Şükür (249)

Avrupa'da İlk Ve Tek Altın Ayakkabı Alan TÜRK Oyuncu Tanju ÇOLAK